Taner Talaş’ın hazırladığı, 2021 yılının Aralık ayında 1.cildi yayınlanan “Adana’dan Portreler Galerisi” isimli çalışmanın 2. cildi de yayınlandı.
Kucuksaat.com kurucusu Taner Talaş’ın yayına hazırladığı eser, başta Adanalılar olmak üzere, Türk okuyucusunun beğenisine sunuldu.
Taner Talaş;
“Adana’dan Portreler Galerisi” isimli çalışma, artık benim hayatımın bir parçası. Bir kitap olmaktan çok, bir serüvene dönüşmüş durumda.
1.cildini 2021 yılında yazmış 253 kişinin yaşamına yer vermiştim.
O günlerde bir çok arkadaşım artık yazılacak kişi olmadığı kanaatindeydi.
Ancak zaman içerisinde gördük ki, Adana çağlayan bir pınar gibi, bazen coşkun akar bezen akışı zayıflar ama o pınar hiçbir zaman akışını durdurmaz.
Elimde bir buçuk senedir çalıştığım bir çalışma sonucunda 150 kişilik bir liste oluşmuştu.
Ancak konuşmalarımız, tartışmalarımız neticesinde, yeni gelen isimlerle birlikte, her gün baskısını ertelediğimiz 2.cilt 173 kişiye ulaştı.Eğer baskıyı ertelemeye devam etseydim, bu sayı her geçen gün artacaktı, artık bir yerde durmamız gerekiyordu, durduğumuz yerde 173 kişinin hayatını yazmış olduk.
Artık 2.cilt bitti. Bugün itibariyle, 3. cildin çalışmalarına da başlıyorum. Bu serüven nerede biter bilmiyorum, Adana dediğimiz coşkun pınar ne zaman kurursa o zaman biter diyorum."
Taner Talaş, kitabın önsöz'ünde şu sözlere yer verdi;
“Adana’dan Portreler Galerisi” isimli çalışma serüvenimizin 1. cildini, 2021 yılının Aralık ayında yayımlamıştım. Eserin kamuoyunda nasıl karşılandığına dair değerlendirme benim dışımda olduğu için, kendi dünyamdaki etkisini söyleyecek olursam, benim için bir milat hükmündedir. Yeni çalışmalara, deneyimlere ve bilgilere vakıf olduğumu söyleyebilirim.
Eserde ismi olup yaşayanlarla yaptığım programlar ve canlı yayınlar, benim için ayrı bir deneyim oldu. Bu süre zarfında görüştüğüm, görüşmek isteyip de görüşemediğim, program yapamadığım, hayıflandığım ve nihayetinde vefat etmeleri nedeniyle boynumun bükük kalıp çaresizleştiğim, gecikmelerime kızdığım nice anlar yaşadım. Tanju Tuncel, Ferdi Tayfur, Can Etili, Bekir Sami Daçe, Nurhan Damcıoğlu, Faruk Tınaz, Cevdet Arıkan, Yalçın Remzi Yüreğir, Arif Keskiner, İrfan Atasoy, Rıza Akın, Suna Kan, Bekir Fevzi Yıldırım, Mithat Özsan, Abdurrahman Yağdıran ve Etem Çalışkan… Biyografilerini yazıp yayımladıktan sonra vefat eden isimler oldular.
Başka gelişmeler de oldu. Türkiye’de gazetecilerin çaresizce alıştıkları ama mesleğin başına gelebilecek en kötü durum olan cezaevi kapısı bana da göründü. 17 Şubat 2023 tarihinde tutuklanarak Kürkçüler Cezaevi’ne konuldum. 6 Şubat depremi olmuştu, evlerimize giremiyorduk. Tam bu esnada annem beyin kanaması geçirdi; kötü haberler domino etkisi gösteriyordu. Böyle bir manzaranın eşliğinde cezaevinin yolunu tuttum.Burada özellikle cezaevinde yatan ünlü kişilerin hatıralarını okumaya başladım. Türkiye Cumhuriyeti’nin 3. Cumhurbaşkanı merhum Celal Bayar’ın hatıratını okurken, 27 Mayıs askeri darbesi sonrası tutuklanması nedeniyle Kayseri Cezaevi’ne konulduğunu ve eşinin onu ziyarete gelirken yolda kalp krizi geçirip vefat ettiğini öğrendim. Kayseri Başsavcısı, Celal Bayar’ın eşinin cenazesine katılmasına izin vermemişti. İlginç bir detay daha vardı: Atatürk’ün de annesinin cenazesine katılamadığını okumuştum. Sanki yaşam, bana subliminal mesaj veriyordu.28 Mayıs 2023 Pazar günü cezaevi yönetimi, çok nazik bir yöntemle annemin vefatını bana tebliğ etti. Yaşamın subliminal mesajı gerçek olmuştu. Annemin hastalığında yanında bulunamamıştım, son yolculuğuna da katılamadım. Taziyeye katılma isteğim, başsavcılıkça reddedildi.Not defterime şunları yazmışım:
“Annemin vefatı, buradaki çaresizliğim, benim halime üzülecek olan ailem… Hapishanede olmanızı daha zor hale getiren şey bir de üzerine acı çekmek. Bu halde günler nasıl geçecek bilmiyorum. Mahpusluğun ıstırabına annesizlik de eklendi.”Dakikalar saatlere, saatler günlere dönüştü ve nihayet 27 Ekim 2024 tarihinde tahliye oldum. Geçmiş olsun ziyaretine gelecek olanlar, aynı zamanda annem için taziyeye de geleceklerdi. Evimin kapısının önüne yüzlerce adet, toprakla buluşmayı bekleyen çam fidanı koydum. Annemin ismini dalların üzerine küçük bir kağıtla tutturdum. Taziyeye gelen herkese bir fidan hediye edip dikmelerini rica ettim. Böylece annemi kısmen ölümsüzleştirmiş oldum ama ağaçların da bir gün ömrü tükenecekti. Bundan zaman zaman huzursuzluk duydum.
Tahliye olduktan sonra cesaretimi toplayıp, 5 Kasım 2024 tarihinde Kayseri/İncesu/Kızılören köyünde bulunan annemin kabrini ziyaret ettim. O gün şunları yazmışım:“Böyle sözleşmemiştik güzel annem. ‘Bekle, geleceğim’ demiştim. Cezaevi koğuşundan hastane odasına moral vermeye çalışmanın sahte avuntusuyla… ‘Tamam’ demiştin, ben üzülmeyeyim diye dediğini nereden bilecektim? İçinde cezaevi ve hastane olan bir hikâye zaten nerede bitebilirdi ki?
Önümüzdeki günlerde seninle çok uzun sohbetlerimiz olacak, sana mektuplar göndereceğim. Anne-oğul dertleşeceğiz. Ancak bugün buraya, hapistey-ken annesini kaybedip ezgin bir duygusallık yaşayan bir evlat olarak gelmedim. Zira, seni anneliğe hapsetmek, yüceliğini küçültür.
Annelik, kadınların maruz kaldığı bir duygudur. 74 yıllık yaşamında tek bir insanın, hatta bir canlının bile kalbini kırmamış, kötülük aklından geçmemiş, içine doğduğu cemiyetin noksanlıklarından güvercin tedirginliğiyle kaçmış, hak yememiş, kimseyi ezmemiş, her daim sevmiş, affetmeyi bile nezaketsizlik saymış yüce gönüllü bir kadını ziyaret etmeye geldim. Geciktiğim için ‘Affet’ demeye dilim varmıyor, çünkü sen kırılmazsın ki affedesin. Evvela, dünya insanlık ailesinin yüce kadını; sonra da benim güzel annem… Ben geldim, sözleştiğimiz gibi…”Bu arada, annemle ilgili geçen zaman zarfında lahmacun ve kavurma eşliğinde yapılan hiçbir anmaya katılmadım. Annemle bu manzaradan bağımsız bir ilişki kurmak için sessiz kaldım, sabrettim ve “Adana’dan Portreler Galerisi'nin ikinci cildini tamamladım.Ağaç dikerek annemin tam anlamıyla ölümsüz olmasını sağlayamamıştım ama elime, kitap gibi sonsuzluk yaratacak bir nesne geçmişti. Bu bana bir fırsat sunuyordu.
Bugün bu fırsatı hayata geçiriyorum. Büyük emeklerle hazırlanan bu eseri, anne olmaktan çok daha yüce bir makama sahip olan Ayşe Hanım’a ithaf ediyorum. Okuyucularımızdan, bunu yapmama izin vermelerini de ayrıca talep ediyorum.
Annem Ayşe Hanım olmasaydı, Adana’nın portrelerini ben yazamayacaktım. Çünkü ben olmayacaktım.
Bu kitap, dünya var oldukça mushaf ve dijital olarak varlığını sürdürecek; annemi ölümsüzleştirecektir.
Bu kitap, ANNEM için bir dua ve saygı duruşudur."
Yorum Yazın