M.Ö. 3.yy.'da yazıldığı tahmin edilen ve geniş okur kitlesi tarafından KELiLE ve DİMNE olarak bilinen yapıt, Hintli Beydeba adlı Brahman rahip tarafından yazılmıştır. Sanskritçe orijinal adı Pança-Tantra’dır.
Fabl tarzında yazılmış ve beş bölümden oluşan bir yapıttır. Yapıt, adını ilk bölümdeki bir öyküden alır. Bu öyküdeki kahramanlardan (iki çakal) biri “Kelile” (doğru ve dürüstlüğün simgesi) diğeri “Dimne” (yanlış ve yalanın simgesi) dir. Kitabın Hint hükümdarı DEBŞELİM zamanında yazıldığı düşünülüyor.
Fabl türünün alegorik ilk önemli örneklerindendir;
a-) Dostluğun bozulması,
b-) Dost kazanma,
c-) Savaş ve barış,
d-) Zenginliklerin kaybı,
e-) Tedbirsizlik ve acele karar verme, gibi beş bölümden oluşur.
Sanskritçe yazılmış; önce Süryaniceye, sonra da Pehlevice, Arapça ve Farsça’ya çevrilmiştir.
Materyalist bir ahlaka dayanan bu yapıta göre; insanın kılavuzu akıldır ve insan kendi saadetini bulmak için, başkalarının saadetine saygı göstermelidir. Davranışlarımız geçmişteki örneklere dayanmalıdır. Devletin temeli halktır ve hükümdar halkına çocukları gibi bakmalıdır. Hükümdar kanunları yerine getirmekle yükümlüdür. Adaleti yerine getirirken kendi sevgi ve nefretine bağlı olmamalıdır. Tarafsızlık adaletin ilk temelidir. Zulüm ve saldırganlara karşı halkı korumak ve halkını zenginleştirmektir.
Hayvan masalları içinde idare ve siyasete ait kurallar ve ahlak dersleri verme gayesi gütmektedir.
Fikirler, çoğu kez masallar içinde kısa anlamlı hikmetler ve kurallar şeklinde anlatılmış. Altmıştan fazla dile çevrilmiş ve bugün en çok okunan beş kitap arasına gösterilmektedir. Beydeba bu kitabı, despot olan kralını usulüne uygun uyarmak için yazmıştır. Eski Hint-İran nasihatnamelerde ve siyasetnamelerde devlet, hükümdarın kuvvet ve iktidarıdır. Huzur ve refah, hükümdarın halka eşit davranmasıyla sağlanır. Halkın üzerindeki zulmü gidermek hükümdarın görevidir. Egemenlik, adalete sıkı sıkıya bağlı olmakla giderilir. Hükümdar; yumuşak başlı, insaflı, affedici olmalıdır; kindar olmamalıdır. Onun içindir ki siyaset ahlaktan ayrılmaz. Siyasetnameler aynı zamanda birer ahlak ve öğütler kitabı niteliğindedir.
Tarihçi TABERÎ’nin Sasani kaynaklarından aktardığına göre; eski İran hanlarından Kisrî Pevîz hazinesinde büyük oranda zenginlik toplamıştır. Bu hazineyi oluşturmak için de halka şiddet uygulamıştır, haksızlık etmiştir. Daha çok para edinmek için de zamlar uygulamış ve halkın geçimini zorlaştırmıştır. Devlet kaynaklarını çevresindeki yandaş tayfasına peşkeş çekmiştir. Adaletten uzaklaşıp keyfi bir yönetim uygulamıştır. Bu nedenle halk aleyhine dönüp onu iktidardan indirmiştir. Yargılandığında; “Tanrıdan sonra bu evrenin büyüğü benim, tahta kalmam için de paraya ihtiyacım var. İktidarımı sürdürmek için de benim için her şey uygundur (mübahtır)” demiştir. Eğer halkı yönetenler ve erki elinde bulunduranlar; devleti, egemenliklerini sürdürmek için bir araç olarak görüyor ve öyle yönetiyorsa o devlette hak hukuk ve adaletten söz edilemez. Bu duruma düşen ülkelerin de kurtuluşu olmaz. Oysaki adil bir yönetimle halkın zenginleşmesinin yolu açılır.
Halkın zenginleşmesi memlekete huzur getirir. Huzurlu bir ülkede barış ve kardeşlik duyguları gelişir. Barış ve kardeşlik duygularıyla halk mutlu olur. Yönetimde olanların görevi de bu olmalıdır. Yoksa zulüm ile ülke gittikçe kötüye gider beraberinde dünya da bozulur. Bunu unutmamak gerekir ki; hiç kimse kalıcı değildir ve zulüm de sonsuza dek sürmez.
Kelile ve Dimne’ye göre bir hükümdarda bulunması gereken huylar;
a) Sevgi, yumuşaklık (hilm),
b) Eli açıklık (sahavet),
c) Yiğitlik, yüreklilik (şecaat)tir; ama en önemlisi sevgi ve yumuşaklıktır. Sevgi ve yumuşaklık da akıl ve deneyim sahiplerine danışarak kazanılır. Çevrene yobaz, gerici ve yalaka troller alınırsa ne deneyim kazanılır ne de halka karşı bir sevgi belirtisi sezilir.
Bu kitap yazıldıktan sonra, üç yüz yıl halktan gizlendi. İran hükümdarı da bu kitabı Pehlevice’ye tercüme ettirdi ama o da halktan gizledi ve iki yüzyıl Pers sarayında saklı kaldı. Abbasi halifesi Süfyan Bin Muaviye zamanında bu kitap Arapçaya tercüme ettirildi ve bu tercümeyi yapan kişi “zındık” diye öldürüldü. Osmanlı sarayında Kanuni den Abdülhamit’e kadar tüm padişahların baş uçlarındaki sandıklarda kaldı; ama sarayın merdiven ve duvarları kardeş kanıyla süslendi! Halbuki böyle yol gösterici kitaplar; örümcek kafalıların kafalarının içini aydınlatıp kitaplık raflarını süslemeliydi.
Bu da bize şunu gösteriyor ki; adaletten, haktan, hukuktan yoksun bir halkı yönetmenin en kolay yolu; halkın bilinçlenmesini önlemektir. Bilinçli bir halkı keyfi istek ve ihtirasların ile yönetemezsin. Onun için halkın üzerindeki baskı da hiçbir zaman kalkmadı, tiranlıklarının, gaddarlıklarının tek yolu budur; aydınlanmayı engellemek, baskıyı artırmak. Depşelim’den günümüze kadar; haktan, hukuktan, adaletten uzaklaşan demokrasiyi rafa kaldıran yönetim erklerinin elinde bulundurdukları ve uyguladığı tek yol budur.
İki bin üç yüz yıl önce ülkenin mutluluğunun, refahının, kalkındırmasının yolunun; hak, hukuk, adaletin tam uygulandığı bir düzenden geçtiğini; dolayısıyla barış içinde bir dünyanın ancak böyle kurulacağını söyleyen aydınların bu isteği henüz gerçekleşmedi.
Aydınlık bir dünya; adaletin uygulandığı, demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla yürürlükte olduğu bir düzen özlemiyle...
Yorum Yazın