İTALYA GEZİSİ NOTLARIM
İKİNCİ GÜN
Turumuzun ikinci gününde Vatikan’ın Yazlık Sarayı’nın bulunduğu Roma’ya 25 km uzaklıktaki CastelGondolfo’ya gidiyoruz. Roma’nın Lazio bölgesinde Albano Gölü’ne bakan küçük şirin bir kasaba. Kasaba ama oldukça özellikleri olan bir yer. Papa’nın Yazlık Sarayı dışında, Vatikan Gözlemevi ve hâlâ kullanılmakta olan dünyanın ilk posta kutusu burada bulunmaktadır. Bu kutuya, torunum Deniz adına attığım kart, ben Türkiye’ye dönmeden Deniz’e ulaşmıştı. Ayrıca iki manastır, bir okul, çiftlik, bahçeler (Bahçenin birinin girişinde çektiğim bir fotoğrafı ‘Ben Özgür Kadınım’ adlı şiirimde kullandım) bulunuyor. Albano tepelerindeki iki yanardağ volkanının kraterlerinden oluşan göl, yeraltı kaynakları ile beslenmektedir. M. Ö. 398-397 yıllarında inşa edildiği tahmin edilen yapay bir göl ayağı tarafından boşaltılır.
Fotoğraf: Şerif Kaya-Dünyada kullanılmaya başlanılan ilk posta kutusu
Fotoğraf: Şerif Kaya-Albano Gölü
Bir rivayete göre, Delfoi Kâhini, Etrüsklerin elinde olan Veii Kalesi’nin sadece göl suları denize ulaştırılabildiğinde ele geçirebileceğini söylemiş, bu nedenle göl sularının denize boşalması gereği ortaya çıkmış ve gölün bir kanalla denize bağlaması çalışmalarına başlanmış.
Fotoğraf: Şerif Kaya-LagoDi Nemi Gölü
LAGO Dİ NEMİ GÖLÜ
Lazio bölgesinde Roma’ya 30 km uzaklıktaki bir yerleşim yeri. Gölün mavisi ve çevresini saran yeşillikler göle ayrı bir güzellik katıyor. Doğa burada çok cömert davranmış ki; güzelliklerin yanında güzel tatlar da bırakmış buraya. Çilek, kiraz buranın önemli meyveleri olsa da doğadaki meyvelerin güzelini ve bu güzel meyvelerden yapılan turta, reçel ve meyveli şaraplarını tatmak için de olsa gitmek gerekir. Gezdiğimiz dükkanlarda bu tür ürünler o denli güzel göz önüne serilmişti ki her şeyden almak ve tatmak geçiyor insanın içinden. Hediyelik şaraplarımızı bu şirin kasabadan aldık çoğumuz. Bazı arkadaşların, bu güzel kasabadan ayrıldığımızda hafif çakır keyif! olduklarını gördüm. Bu durumları, her uğranılan dükkandaki ikramları geri çevirmediklerindendi sanırım!
Öğle yemeğimizi buraya yakın bir alışveriş CastelRonanoDsigner’de yedik. Karşılıklı iki büyük Avm. Biri çok pahalı lüks ürünlerin sergilendiği süslü vitrinleri ile lüks bir Avm; diğeri daha ekonomik ürünlerin satıldığı Avm.
Piazza Navona
Roma dışına yaptığımız turdan dönüşte PiazzaNavona Meydanı’na geldik. Büyük meydanları ve bu meydanları süsleyen tarihi yapıları ile Roma bir kültür ve tarih şehri. Bu tarihi yapıların günümüze değin ayakta olması çok az yıpranma ile günümüze dek gelmesi de bir başka konuşulacak konu.
İtalyanlar Tarihi zenginliklerine her zaman ve her koşulda sahip çıkmışlar. Rehberimizin anlattığına göre; II. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan İtalyan yöneticiler, koşulsuz teslim olacaklarını ama tarihi zenginliklerine karışmamasını Amerika’dan istemişler. Bu nedenle II. Dünya Savaşı’ndan mağlup çıkan İtalyanlar, böylelikle tarihi zenginliklerini korumuşlar. Çünkü Amerika ve müttefiklerinin uçakları her yeri yerle bir ederken tarihi yapılara zarar vermemişler.Bu bilgiyi öğrenince aklıma Diyarbakır Surları’nın zamanın valisi tarafından bombalanması geldi.
Çin Seddi’nden sonra dünyanın ikinci uzun surları olan Diyarbakır Surları, zamanın valisi tarafından (1930 yılında -Vali Faiz Ergun)sur içi hava almıyor diye, Dağkapı’dan başlayarak bombalayıp yıkmaya başlıyor. Tesadüfen Diyarbakır' da bulunan Fransız arkeolog Albert Louis Gabriel, Millî Eğitim Bakanlığı’na ve zamanın yetkililerine; “Bu surların tarihi ve arkeolojik açıdan çok değerli olduğunu!” belirterek yıkımı durduruyor; ama Dağkapı’dan Urfa Kapı’ya doğru yüz metrelik bölüm yıkımdan kurtulamıyor!İşte sanata,sanatçıya,tarihi değerlere verilen öneme iki ayrı örnek!
PiazzaNavona Meydanı’nı; MS I. yüzyılda Roma İmparatoru Domitian inşa ettirmiş. Domitian Stadyumu olarak bilinen bu kompleks yapı içerisinde, atletizm başta olmak üzere, farklı spor dallarında yarışmalar yapılıyormuş. Zaman içerisinde depremlerin yıktığı yerlerin yenilenmemesine bağlı olarak; yıkılan stadyumun yerindeki geniş meydan, papaların Roma’dan Vatikan’a çıkan geniş yollar, yapılmasını istemeleri üzerine yapılaşmaya, kapatılmış.
Navona Meydanı’nın çevresindeki yapıların birçoğu 16. ve 18. Yüzyıllarda yapılmış. Caravaggio, Rubens, Bernini ve Borromini gibi İtalya’nın en önemli sanatçılarının eserlerine de ev sahipliği yapıyor.
Şehrin tam göbeğinde yer alan meydanda, gece ve gündüz oldukça renkli, hareketli ve cıvıl cıvıl bir yaşam var. Her an, her yerde farklı bir aktivite; sokak ressamları ve sanatçılar, pandomim gösterileri, pek çok dil bilen falcılar, kaçak satıcılar, turistler, şarkıcılar, şık kafeler, lüks restoranlar derken zamanınızın büyük bir kısmını, sıkılmadan, geçirebileceğiniz bir meydan burası.
Fotoğraf: Şerif Kaya- Novana Meydanı ve Neptün Çeşmesi
Navona Meydanı görülecek yerler:
Dört Nehir Çeşmesi (FontanadeiQuattroFiumi)
İtalyan sanatçı ve mimar GianLorenzoBernini’nin dünyanın dört büyük ırmağı olan Nil, Rio de la Plata, Ganj ve Tuna’dan ilham alarak tasarladığı şaheser niteliğinde bir çeşme. Aristokrat Pamphili Ailesi’nin bir üyesi Papa Innocent X adına 1651 yılında tasarlanmış.
Fotoğraf: Şerif Kaya- FontanadeiQuattroFiumi (Dört Nehir Çeşmesi)
Bernini tarafından 17. yüzyılda metaforik anlamlarla tasarlanan 35 metre yüksekliğiyle oldukça büyük bir yapı olan çeşmede dört nehri temsilen dört büyük dev bulunuyor. Yılan gördüğü için korkmuş ifadesi olan Amerika kıtasını temsil eden Rio de la Plata; başı örtülü olan Afrika’yı temsil eden Nil, elinde kürekle Asya kıtasını temsil eden Ganj ve Katolik Hıristiyanlara en yakın nehir olan Tuna ise Avrupa kıtasını temsil ediyor. Bu devler yuvarlak havuzun içindeki büyük bir taşın üzerinde bulunuyorlar. Her biri temsil ettiği bölgeye ait hayvanlar ve bitkiler ile süslü.
Fotoğraf: Şerif Kaya_dört Nehir Çeşmesi ve PalazzoPamphili (Pamphilij Sarayı)
Çeşmenin yapımına birçok sebepten dolayı çok sayıda Romalı karşı çıkmış. 1646-1648 yılları arasında yaşanan kıtlık döneminde et, ekmek ve tuza uygulanan vergi yüzünden halk ayaklanmak üzereymiş. Binanın yapım aşamasında kullanılan taşların üzerine Papa aleyhine yazılar yazılıyor, bu yazıları yazanlar tek tek tutuklanıyormuş. Hatta Papanın bu kişileri yakalamak için kendi ajanlarını halkın arasına sızdırdığı da biliniyormuş.
Çeşmenin ortasında bir dikilitaş ve dikilitaşın üzerinde İmparator Vespasianus, Titus ve Domitian’ın adlarının hiyeroglifleri bulunuyor.
Dikilitaş, 15 metre uzunluğunda ve bir zamanlar Via AppiaAntica yakınında bulunan Maxentius arenasında bulunuyormuş. Bu dikilitaş genel yargının aksine Mısırlılara değil Romalılara aitmiş. Roma imparatoru Domitianus tarafından somaki mermeri ile yaptırılmış. Çeşmenin en tepesinde bulunan Kutsal Ruh Güvercini, Hristiyanlıktaki baba, oğul, kutsal ruh üçlüsünden kutsal ruhu temsil ediyor.
Fontana Del Neptune
Navona Meydanı’nda yer alan üç çeşmeden biride Fontana Del Neptune Çeşmesi’dir. (Neptün Çeşmesi), PiazzaNavona’nın kuzeyinde yer alıyor. Papa Gregory XIII desteğiyle yapılan çeşme, heykelleri hariç, 1574’te GiacomoDella Porta tarafından tasarlanmış. 300 yıl boyunca heykelsiz olan çeşme, 1878 yılında AntoniodellaBitta tarafından ahtapotla savaşan bir Neptün heykeli eklenerek tamamlanmış.
Fotoğraf: Şerif Kaya-Neptün Çeşmesi
PalazzoPamphili
Günümüzde Brezilya Büyükelçiliği olarak kullanılan PalazzoPamphili (Pamphilij Sarayı), Navona Meydanı’nın en göz alıcı yapılarından. İçerisinde Borromini’nin eseri olan bir galeriye de sahip olan saray, Papa X. Innocent ismiyle bilinen Giovanni Batista Pamphilij’in ailesinin bir dönem yaşadığı görkemli bir bina.
MuseoDeiGladiatori
MuseoDeiGladiatori (Gladyator Müzesi), küçük ve pek de gösterişli olmayan bir müze. Arenadaki bazı gladyatör figürlerinin dioramaları (üç boyutlu tablo ) , maskeleri, şapkaları ve silahları sergileniyor.
Sant’Agnese in Agone Kilisesi
Azize Agnes’e adanan Sant’Agnese in Agone Kilisesi Efsaneye göre, genç bir azize olan Agnes’in, inancını reddetmesi üzerine çırılçıplak bir şekilde genelevin çatısına bırakılması ve çatıda hızla uzayan saçlarıyla iffetini koruması öyküsüne dayanıyor. Azize Agnes’in çırılçıplak bırakıldığı noktaya, ona adanarak inşa edilen kilise Mimar Borromini tarafından tamamlanmış.
Fotoğraf: Şerif Kaya-Sant’Agnese in Agone Kilisesi
Fotoğraf: Şerif Kaya- Fontana Del Moro Çeşmesi
Fontana Del Moro
Meydandaki üçüncü çeşme, meydanın güneyinde bulunan 1653 yılında yapılan Fontana Del Moro Çeşmesi’dir. Bernini tarafından yapılan bu çeşmenin ortasında deniz tanrısı Moro’nun heykeli bulunuyor.
Fotoğraf: Alıntı- Pasquino Heykeli
Pasquino Heykeli
Halkın, eleştirilerini yazıp boyunlarına astığı heykelleri Roma’nın çeşitli yerlerinde görmek olası. Rönesans Dönemi’nde siyasi liderleri ve papaları eleştirmek çok zor olduğundan Romalılar, yöneticileri kimliklerini deşifre etmeden eleştirebilmek için konuşan heykel yöntemini bulmuşlar. Navona Meydanı’nda yer alan Pasquino Heykeli de konuşan heykellerin en ünlüsü. 1501 yılından bu yana, meydanın güneybatı köşesinde, PiazzadiPasquino Meydanı’nda yer alıyor.
Rehberimizin bize burada verdiği bilgilerden sonra akşam yemeğini yemek için daha önce belirlediği restoranlar ve kafelerin olduğu sokağa girdik. Herkes yiyeceği yemek çeşidine göre mekân seçerken biz ve birkaç arkadaş rehberimizi izleyerek bir pizzacıya girdik. Aşk çeşmesi civarında yediğimiz pizzanın tadında bir pizzayı, burada da yedik. Yemek sonrasında, meydana giriş yerindeki kafede buluşacağımız söylenerek, herkes serbest dolaşmak üzere ayrıldı. Biz meydan çevresindeki vitrinlere bakarak bir tur attıktan sonra önce bir kafede, İtalyanların çokça kahve çeşitlerinden biri olan, latte kahve içtik. Daha sonra meydandaki tarihi yerleri gezdik.
İtalya’da cafe içmek bizim “çay içmemiz” gibidir. Yoldan geçen hemen ayaküstü kahvesini içiyor ve yoluna devam ediyor. Hani bizim; “gel bir çay iç” ikramızın benzeri, onlar da “gel bir kahve iç” diyorlar.
Serbest zamanımda Meydandaki Sant’Agnese in Agone Kilisesi’nin içine girdiğimde içeride ayin yapılıyordu. Ayin yapanların etrafı turistlerle dolu idi. Herkes rahatlıkla resim çekebiliyor, video kaydı yapabiliyordu. Ben de bu ayinden kısa bir görüntü aldım. Ayin yapanların çevrelerini saran kalabalığa aldırmadan, dini görevlerini yapmaları da ayrıca dikkatimi çeken önemli bir ayrıntı olarak belleğimde kaldı!
Toplanma saati yaklaştığında belirlenen cafeye gittik, havanın kararması ve soğumasıyla içimizi ısıtacak bir şeyler içerken tur arkadaşlarımızı beklemeye başladık. Saat yaklaştıkça arkadaşlar da toplandılar. Son yemekte aynı masada yemek yediğimiz karı-koca çiftten sadece erkek geldikten bir süre sonra tur rehberi; “herkes hazır mı? diye sorduğunda, bu arkadaşımız eşinin henüz gelmediğini söyledi. “Beraber değil miydiniz?” sorusunu, “yemek yedikten sonra eşim ‘ben biraz vitrinlere bakayım’ diye benden ayrıldı, ama henüz gelmedi.” diye yanıtladı. Rehberin; “telefonu yok mu? Arayalım!” demesi üzerine; “telefonu da benim çantamda, onda telefon yok” dedi. Gelmeyen kadın arkadaşın eşi, rehber ve bazı arkadaşlar meydanın çevresinde aradılar, ama bulamadan geri döndüler. Soğuktan tur arkadaşlarımızın üşümesi ve yorgunluklarını bir an önce atmak için otele gitme istekleri de artınca tur rehberinin; “biraz daha bekleyelim sonra döneriz” demesi üzerine bir süre daha bekledik. Biz arkadaşı bulamamanın moral bozukluğu içinde beklerken, kaybolan arkadaşımızın eşinin telefonuna İtalya hatlı bir telefondan çağrı geldi. Arkadaş telefonu açtığında karşısındaki eşi idi. Telefon sahibinden nerede olduğunu öğrendiler. Meğerse Aşk Çeşmesi’ne kadar gitmiş! Eşi ile rehber gidip arkadaşı getirdiler. Gezi süresince grubun espri konusu oldu: Kadın Aşk Çeşmesi’ne “aşk” aramaya gitmiş,diye.
Günün yorgunluğunun üzerine, yaşadığımız bu olay da günün finali oldu. Bir an önce otelimize gidip yorgunluğumuzu çıkarmak için yola koyulduk.
Yorum Yazın